Assassin Creed's Revelations
Tapınak Şövalyeleri’nin ele geçirmeye çalıştığı Cennetin Elması, yani Piece of Eden etrafında şekillenen bu tarihi macera beklendiği gibi büyük ilgi gördü. Altair isimli suikastçiyi başrol koltuğuna oturtan oyun, sandbox türünün sunduğu açık dünya dinamiklerini kullanıyordu. Mekanlarda özgürce dolaşabildiğimiz ve çatıları arka bahçemiz gibi kullandığımız oyunun seriye dönüşmesi şaşırtmadı bizleri. Devam oyununda başrol değişti ve Desmond’ın 1476′da Floransa’da yaşamış olan atası Ezio’ya geçiş yaptık.
Desmond demişken, hikayeye ufaktan da olsa The Matrix tadı katan bu karakteri ve Animus’u da özetleyelim yolun başında. Günümüzde yaşayan Desmond, Tapınak Şövalyeleri’ni engellemeye çalışan suikast örgütündeki atalarının soyundan gelmektedir. Animus isimli özel bir cihaz sayesinde atalarının genetik kodlarına transfer olur ve yaşananlara yön verir. Elbette günümüzde de hala varlığını sürdüren şövalyeler, Desmond ve Animus’un peşindedir. Bu ilginç ve her yeni oyunda derinleşmeye müsait hikaye ile adım adım büyümeye devam ediyor Assassin’s Creed serisi. Gelelim Revelations’a. Ezio ile başlayan ikinci oyun kendi içinde mini bir seriye dönüştü ve Brotherhood ile öykü Roma’ya taşındı. Revelations ise Ezio’nun üçüncü macerası ve mekan olarak 1511 yılında Konstantiniyye’yi, yani İstanbul’u seçiyor.
Brotherhood’un bıraktığı yerdeyiz. Desmond komaya girmiştir ve ele geçirilmesini engellemek için suikastçiler tarafından Animus’un güvenli bölgesi olan Black Room’a gönderilmiştir. Burada Denek 16′nın bilinci ile karşılaşır Desmond. Denek 16 kahramanımıza zihninin bölünmüş olduğunu, bu tehlikeli durumdan kurtulmak adına atalarının hikayelerini yaşamaya devam etmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Black Room’un hafıza portalına giriş yapar Desmond. Gene Ezio’nun bedenindedir artık. Altair’in peşinde koştuğu sırrı çözmek adına Masyaf’a yol alır kahramanımız. Şövalyelerin ani saldırısından kurtulan Ezio, Altair’in kütüphanesine ulaşır ve buradaki gizemli bir kapının bir tanesini Tapınak Şövalyeleri’nin çoktan ele geçirdiği beş tane anahtar ile açıldığını görür. Geriye kalan dört anahtar ise Niccolo Polo tarafından İstanbul’a gizlenmiştir. Artık zamanla yarış içine girmiştir Ezio ve dört anahtarı şövalyelerden önce bulmalıdır.
Revelations seride ilk kez iki kahramanı tek bir oyunda buluşturuyor. Ele geçirdiğimiz her yeni anahtar ile Altair’in bir anısını oynama şerefine erişiyoruz. Geriye dönük öykü anlatımının çok hoş anlar barındırdığını hemen belirtelim. Oyunun geneline gelirsek; gerek gerçek, gerekse de kurmaca tarihi kişilikleri bünyesinde barındırıyor Revelations. Kanuni Sultan Süleyman, gençliği ile karşımıza çıkıyor örneğin ve hikayede önemli bir rol üstleniyor. Arka planda ise Yavuz Sultan Selim ile Şehzade Ahmet’in taht çekişmesine tanık oluyoruz. Bu gergin ortama bir de şövalyeler eklenince kendisini oldukça tehlikeli bir ortamda buluyor Ezio. Neyse ki bu karmaşa da kendisine yardımcı olacak Bursalı suikastçi Yusuf Tazim öyküye dahil olur. Unutmadan; Piri Reis’in de yan görevleriyle Revelations’da rol kestiğini belirtelim.
Osmanlı tarihine dair oldukça detaylı bilgileri hikayeye yediriyor Revelations. Bugün bile ayakta olan pek çok mimari yapıyı da birebir modelliyor, dahası yapım süreçleri ve tarihteki rollerine dair pek çok bilgiyi de oyunculara sunuyor. İnteraktif bir ansiklopedi gibi adeta Revelations, sizi geçmişe detaylı bir yolculuğa çıkarıyor. Hikayeye gelirsek; serinin belki de en çok tökezleyen öykü anlatımına sahip oyun. Sürekli zamanda sıçrama yapan ve aradaki boşlukları doldurma zahmetine girmeyen bir oyun Revelations. Bu da öyküye tam anlamıyla hakim olamamanıza yol açıyor ne yazık ki. Üstelik oldukça temposuz başlıyor hikayemiz ancak oyunun ortalarında vites yükseltip ritmini yakalıyor ve eşsiz bir ikinci yarı sunuyor.
Ubisoft Montreal’in oyunun yapım sürecinde 6 ay İstanbul’da kalıp araştırma yapan bir ekip gönderdiğini biliyor muydunuz? İşte bu prodüksiyon kalitesi olabildiğince iyi bir sonuç vermiş, bunu net bir şekilde görebiliyor. Müthiş bir dönem İstanbul’u tasvir ediliyor Revelations’da. Bazı can sıkıcı kusurlar var ,-ki onlara da birazdan değineceğiz, ancak tarihsel bilgiler ve ince detaylara bakıp çok da şikayet edemiyoruz.
Karakter tasarımları ve animasyonlar her zamanki gibi muhteşem, seriye ekstra bir yenilik getirilmemiş. Ezio’nun artistik yürüyüşü hala etkisini koruyor. Omuzlarını devire devire halkın arasında ilerlemesi, karizmatik bir serilikte düşmanının üzerine sıçrayıp gizli bıçağını boğazına sokması ve mantıksız bir hızda binalara tırmanırken bile fazlasıyla gerçekçi görünmesine diyecek tek kelime yok. Ezio’yu çok sayıda farklı kostüm ile kişiselleştirip gözünüze hoş gelen bir görüntüye de kavuşturabilirsiniz. Altair’i ise özlemişiz, itiraf edelim. Beyaz kostümü ile hala çok havalı eski dostumuz, keşke oyunda biraz daha fazla süre alabilseymiş.
Konstantiniyye sokaklarını dolduran halka baktığımızda da özenli bir işçilik görüyoruz. Renkli kumaşlardan yaratılmış çarşaflarıyla alışveriş yapan kadınlar, afili kostümleriyle asayişi sağlayan yeniçeri grupları, dilenciler, gemiciler, dans edip gösteriler yapan çingenelerle dolu her yer. Tapınak Şövalyeleri ise önceki oyunlardan farklı değil, aynı kostümlerle geziniyorlar ortalıkta.
Gelelim bizi en çok ilgilendiren bölüm olan mekanlara. 1500′lerdeki İstanbul’a hayat verebilmek için elinden gelenin en iyisini yapmış yapım ekibi. Galata Kulesi, Haliç’in kıyılarındaki balık pazarı, Ayasofya, Kapalı Çarşı ve Kız Kulesi gibi sayısız gerçek mekan oyunda yer alıyor. Her biri kusursuz bir şekilde modellenmiş, emin olun. Örneğin; keyif amaçlı sık sık Kapalı Çarşı’yı ziyaret eden bendeniz, oyunda çıkış yaptığım kapının tam olarak neresi olduğunu net bir şekilde anladım. Sokaklardaki ince detaylar bile dikkat çekici. Mezarlık, taşlardaki Osmanlıca yazılar, kabartmalar, ahşap evlerin mimarisi gibi her bir detay güzelce yedirilmiş oyuna. Elbette bazı kurgusal ekler de yapılmış. Örneğin; Kız Kulesi’nin altındaki dev düzenek gibi fantastik öğeler yer alıyor bazı yapılarda.
Mekanlara dair en büyük sıkıntımız ise şehrin aşırı şekilde kurak olarak gösterilmesi oldu. Sanki çölün göbeğindeki bir Arap şehrindeyiz; etrafta tek tük palmiyeler yükseliyor, bunun dışında yeşil bitki örtüsüne dair en ufak bir iz yok! Bu da kehribar sarısı görünmez bir perdenin şehrin üstüne çökmesine yol açmış. Anlaşılan Prince of Persia’nın oryantal soslu mekanlarından hala kurtulamamış Ubisoft. Anadolu yakasına hiç uğrayamıyor olduğumuzu da belirtelim. Şöyle bir Kadıköy’e uzanabilseydik keşke. Oyunda Avrupa yakasında yer alan dört bölgede koşturabiliyoruz; Imperial, Bayezid, Konstantin ve Galata.
Assassin’s Creed serisinin görselliğindeki kronik rahatsızlıklar aynen devam ediyor. Uzak açıda sorunsuz gözüken kaplamalar, özellikle tırmanma eylemini gerçekleştirirken yakınlaşan kamera yüzünden kusurlarını açık ediyor. Ekran kırılmaları ise bu seriden asla kopmayacak anlaşılan. Ara videolarla zirve yapan bu sorun, Revelations’ın her yerine bulaşmış durumda. Kalabalık gruplarla halkın arasında çatıştığınız bölümlerde de frame rate ciddi şekilde düşüp keyfinizi kaçırabiliyor. Gölgelendirmelerdeki kusurlar da aynen devam ediyor. Düşük pikseller nedeniyle kutucuklar halinde beliriyor gölgeler, üstelik hareket halindeki nesnelerin (ağaç, bayrak gibi) gölge animasyonlarında takılmalar yaşanıyor. Zemine veya duvarlara giren, kılıcınızın havada kalmasına rağmen kanlar içinde ölen düşmanlar gibi ilginç buglar da serinin önceki oyunlarından miras kalmış.
Işıklandırmalar gayet kaliteli, üstelik serinin önceki oyunlarına oranla daha zengin bir renk paletine sahip Revelations. Tamam, İstanbul’un çöl gibi gösterilmesinin neticesinde bir yerden sonra iç sıkan kehribar sarısının şehirde hüküm sürdüğü bir gerçek. Ancak Galata Kulesi’nin zirvesine çıkıp akşam güneşinin kızıllığında İstanbul’u seyretmek büyük keyif. Ayrıca tansiyonun temposunu yükselttiği Masyaf anahtarlarını bulma görevlerinde kapalı mekanlarda koşturuyoruz ve çok hoş ışık oyunları eşlik ediyor bu bölümlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder